26 Temmuz 2009 Pazar

Midsommar günü güneş herkese eşit doğar; Beşinci yazı

Değerli İzleyici,
Bir süre önce midsommardag kutlaması ile ilgili iki sunum yaptım. Kemanlarıyla melodik halk ezgileri sunan bayanlar ve onların arkasında çocuklarla erişkinler folklorik renkli bir kortej halinde gelip maytap şenliğindeki fişekler gibi geçip gitmişlerdi. İleride üzeri yeşil yapraklarla biçem verilmiş bir direk vardı. Bu direk midsommardag kutlaması için simgesel bir anlam taşır ve İsveç’te her yerleşim noktasında gökyüzüne yükselir, Haziran ayının son haftalarında ve bu, Temmuz’un ilk haftalarında orada durur.

Bu direğin çevresinde halk; çocuk, kadın, genç, erkek hemen herkes o gün dans eder. Bu dans izlencesinde folklorik giyitli olan çocukların dışında izleyici çocuklar da dansa katılırlar. Bu dansa hemen herkes katılır da katılmayanlar için de bu tören, bir töreden çok, modern dünyada katılımcı bir davranış olarak ortaya çıkar İsveç’te. Çünkü bu olayın merkezi insan ve doğa motiflidir.

Midsommardag kutlaması her ne kadar doğanın belli bir gün dönümü adına simgelense (ya da adını simgelese) bile, sosyal psikolojik öz ile insan merkezlidir. Bu sosyal psikolojik öz, İsveç'e göçmen gelenlere, kültürleriyle gelerek kendi kolonilerini kuranlara romantik görünebilir.

Fakat bu romantizm içseldir ve paylaşım, dayanışma ve tüm toplumu kapsama anlamı ile yüklüdür. Bu olay neden böyledir ve Kuzey’de insanlar neden böyledir? Yaşlanmış ve artık bu dansa katılamayacak durumda olan eski kuşak insanlar kırılmasınlar, kendilerini dışlanmış duyumsamasınlar diye, bu tören onların bulundukları yerde de yapılır. Evet, onlar dans edemezler!

Fakat o simgesel ağaç oradadır. Kemanı ile oraya gelen bir sanatçı, halk ezgileri söyleyerek, bu çokluk yerlerinden kalkamayan, güngörmüş insanları, bu toplumsal devinime, içsellik olarak katar. Bunun ikili açısı vardır, toplum bu insanları unutmamıştır ve olay kitleselleşmiştir dahası, bu yaşanırlık bağlamında, elden, ayaktan düştüğü için ‘öteki’leşme yoktur.

Ben, çok yakınımda bulunan bir yaşlılar evinin bahçesinde yapılan bu törene iki, üç gün arka arkaya tanık oldum. Fotoğraflarda görüldüğü gibi bu günü dans etmeden yaşayan insanları uzaktan olsa da izledim. Çocukları ise bu danslara katılımcı olarak gönendiren davranışları da gördüm.Midsommardag kutlaması bir fantezi değildir, nesnel ve dünyasaldır.

Midsommardag kutlaması ruhani bir tapınım değildir, insan ve doğa merkezlidir. Midsommardag, doğa ile bütünleşme çabasını unutmayan, doğaya yabancılaşmasını makine toplumunda bir gün bile olsa anımsayan insanın, kendisine dönmesi ve kendisi gibi olan insanlarla yüzleşmesidir. Bu yüzleşme bakın iki açılıdır.
Çocuklar önde tutulur. Yaşlılar unutulmamıştır.
Siyasal farkları, ruhani inançları, ekonomik farklılıkları içinde ergiten, katılımcı ve hoşgörülü bir halk yaşamının toplumsal kaynaşma olabilirliği sergilenmiştir. Ussal, estetik ve etik algı ortamında, toplumun kalbine ve beynine giden içsel yollardan birinin taşları da bu sırada döşenmiştir.

İsveç’in, İskandinavya’nın paganik geçmişi de bir nostalji gibi anımsanmış, hatta bir gün de olsa yaşanmış ve ‘stenmonument’ olarak adlandırılan, Kuzey’de ‘taş anıtlar’ diye ayrıca bilimsel inceleme konusu oluşturan yazınsal bellek arşivleri de topluma yeniden anımsatılmıştır. Bu anımsama ve bunu yaşama, bireyi birey yapan, toplumu toplum yapan toplumsal bir bellektir hem de.

‘Midsommardag’ günü Kuzey gece görmez, güneş sönmez ve ‘polcirkeln'de güneş 24 saat ışıklarını saçar, gerçeği, yalın bir gerçek olarak, bu topraklarda yaşayan her birey için ortak bir olaydır ve bazı toplumlarda görülen, kılık/giysi simgeleriyle ‘bizden olan’ ya ‘olmayan’ imgelemi; ötekileştirme, dışlama motivasyonu da görülmez.

Astronomi açısından gece ile gündüzün eşit olduğu güneşli en uzun gün, her bireye eşit oranda güneş ışığı sunar ve ‘sen’ ya da ‘ben’ diye ayrım yapmaz ve her birey o gün pastoral bir ortamda herhangi bir topluluğa katılarak, o günü ruhsal ve fiziksel açıdan yaşar; ve işte o gün ‘midsommardag’ diye adlandırılır İsveç'te.

Tekin SonMez

10 Temmuz 2009 Cuma

Nordiska Museet, İsveç kültür tarihi arşivleri; Dördüncü yazı

Geleneksel eğilimler eşliğinde on yedinci yüzyıldan günümüze İsveç kültür tarihinin renkli örnekleriyle yaşam ve çalışma hayatı Stockholm’de ‘Nordiska Museet’de sergileniyor. Bugün İsveç'in en büyük kültür tarihi zenginliğini sergileyen bu müzenin kuruluşunu Artur Hazelius 1872’de başlatmış. Çizimi, mimar Gustaf Clarson tarafından yapılmış ve yapının açılışı 1907’de olmuş.

Kuzey Rönesansı mimari üslubu ile dışa dönük büyüleyici yapının, içe dönük yüzünde, tavanla birleşen 24 m yükseklikte birbirine koşut ve dorukta birbirlerine tutunan gotik tarzı kubbeli sütunlarla, 126,5 m uzunluğunda, İsveç’in en büyük kapalı salonu burasıdır ve bu konumu ile salt bir kültür tarihi arşivi konutu değil; Nordiska Museet sergi, şenlik ve seçkin tören olanakları da sağlamaktadır.

Kent ve köy ev eşyaları, mobilya, masa, iskemle, mutfak takımları, tabak, kadeh, vazo türleri, yemek masası kültürü örnekleri, kırsaldaki konutlar, moda, geleneksel giysiler, süslemeler, takılar; evlenme törenlerinden cenaze törenlerine dek; devasa yapının sütun aralarına, gizli labirentmiş gibi içlere yerleştirilen galerilerde izlenebilirler.

Lapland/Sameland adı ile anılan Laponlarla ilgili fotoğraf sergisi ve bu azınlığın kültürel tarihini açıklayan bölümler de izlenebilir. Halk bellek birikimi arşivi ve kitaplığı ile tüm bilgi referanslarının da bulunduğu, sakin ve zarif bir çevre donanımı sunan müze, kitap ve gazete koleksiyonlarını da izleyicilere açabiliyor.

Ressamlığı bilinen ünlü romancı, piyes yazarı, simgesel tiyatro kurucusu August Strindbeg’in yağlı boya resimleri buradadır.

İnce ince yağan yağmura aldıramadan sokağa çıktık, Kultur Huset’in önünden kalkan ve o yöne giden 69 nolu otobüse bindik. Elçiliklere doğru yol alan otobüsü, Strandvegen’in sonundaki köprünün yanında terk ettik.

Köprü bir anda Paris’teki ünlü Katarina Köprüsünün minik bir kopyesi çağrışımı verdi. Köprünün üzerinde yürürken Nordiska Museet’in kubbesi, sağdaki yüksek ağaçların arasından göründü. Köprünün üzerinde geriye dönüp bakınca Strandvegen üzerindeki yapıları, sağ tarafa baktığınızda ilerideki Ulusal Sanat Müzesine dek, kanalı izleyebiliyorsunuz.

Nordiska Museet, sizi pembe çiçeklerle karşılıyor. Ana kapı merdivenlerini geride bırakarak ilerlemeden önce, bir masal sarayı görünümü ile merkezde yükselen kuleler, müzenin önündeki tanıtım panoları ilginizi çekiyor. Ayrıntılara fazla dalmadan 126,5 m uzunluğunda ve 24 m yüksekliğindeki büyüleyici büyük salona giriyorsunuz.

Bu salon, damıtık/rafine bir içsellik duyumu veren yalın zarafeti ile Avrupa’nın en ünlü katedralleri ile bir anda gözlerinizin önünde, doğaçtan bir boy ölçüşme havası yaratacaktır. Esin veren etkilerden arınmış ve bir bireşimle içsel yalınlık yaratılmış. Bu içsellik boy ölçüşmesinde, şaşalı biraz da abartılı gösterişle ortaya çıkan katedrallerin karşısında Nordiska Museet, kuzey sükunetini sunan yalın bir kimlikle, galerilerdeki kültür tarihi örneklerinden önce etkin narin güzellik duyumu verecektir.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Paganik “midsommardag” kutlaması “Hedniskt midsommarfirande”; Üçüncü Yazı

Astronomi açısından gece ile gündüzün eşit olduğu güneşli en uzun gün midsommardag diye adlandırılır İsveç’te.

“Midsommardag” günü Kuzey’de gece olmaz ve polcirkeln'de güneş 24 saat ışıklarını saçar.

Bu konuya deggin “stenmonument” diye adlandırılan birçok “taş anıt” vardır Kuzey’de. Güneşin her yıl, hangi anda, hangi noktada kesiştiğinin işaretleri olarak adlandırılan bu formlar, simgesel anıtlar olarak değil, güneşin ve gezegenimizin takvimsel döngü çizgisini belirtmek üzere, binlerce yıl önce o günkü insanlar tarafından yeni kuşaklara bilgi ve birikim iletmek için yapılmışlar.

Kuzey Bronz Çağı/nordisk bronsålder evresinde İskandinavya’da güneş tapınımı kültü vardı ve bu çağdaki taş çizimlerinde görülen güneşe tapınım figürleri “midsommardag” ezgilerine ve yansılamalı dans figürlerine yansımış

Korunan bu “stenmonument” taş anıtlardaki dans figürleri çizimleri de güneş kutlaması ritualini açıklayan anlamlar içermektedirler. Bu ritualde, güneşin gücüyle doğanın uyanışı ve bunlara bağlı hasat döneminin döngüsel bir çizgide izlenişi, üretim/doğurganlık eylemiye içselleşen ve dansla dışsallaşan yansılama figürleridir ve bir anlamda gelecek kuşaklara iletilen bildiriler olan bu figürler, Skansen’de tanık olduğumuz dans figürleriyle de örtüşmektedirler.

Gerçekte “sommarsolståndet”, o belirli andaki döngü ile ortaya çıkan yaz güneşi duruşuna, (güneş tutulması gibi sık sık görülmeyen bir oluş gibi)yapılan göndermeler, bu taş anıtlarındaki bilgilerle dikkat çekilmektedir. Bunlar hasat/bereket ve üreme kurbanları “offerfester i fruktsamhetens tecken” için yapılan simgelerdir.

Batı Avrupa ülkelerine göre, güneşin ve gezegenemizin rutin döngüsüne bağlı kalarak İskandinavya ülkelerinde üreme mevsimi daha geç gelmektedir. Bu açıdan İskandinavya’daki “hedniskt” pagan güneş rituali olan bunların karşılığı öteki Batı Avrupa ilkelerinde Mayıs ayı başlarında görülmektedir.