27 Ocak 2010 Çarşamba

Stockholm, Östermalms Saluhall, Viking yemek kültürünün devamı için yüz yıl önce hizmete sunulan fantastik bir mimari eser; On dördüncü yazı

Dışarıdan bakılınca orta çağ bir müze havası veren kübik bir yapı.

İçeriye girince deniz ürünleri başta olmak üzere tüm balık, kuş çeşitleri ile en iyi et ve türlü ağız tadına ses veren meze marketlerinin burada olduğunu hemen anlıyorsunuz. Keskin sirkeli baharat kokuları yok! Hayır!

Ender balıklar kasalarla geliyor. Salt balık satış yeri değil burası.

Yemek için ayrılmış yerler, bar türünden yüksek taburelerde içki yerleri, bahçe havasında dışarıya servis, 18. yüzyıl oturma köşeleri ile de çok şirin ve çekimli bir atmosferi var Saluhall'in.


Stockholm'un atan kalbi, özellikle balık çeşitleri açısından, tam on ikiden vurabileceğiniz bir yer burası.

Kuzey Almanya’dan, İtalya ve Fransa’dan ide ve eskiz esinlerine açık, yoğun sentez çalışması yapılır yapının kuruluşu başlamadan önce. Onuncu yüz yıl Viking balık yeme zevki de var. Viking avcılık hobisi de burada.

Hem de Saluhall’de en görkemli orta köşede, sekizgen bir grafikle tüm çevreye servis yapabiliyor.

Teraslanmış tavana doğru kitap rafları av ve avcılık kitapları ile dolu. Av üzerine edebiyat kitapları da var.

Vikinglerde avcılık ve deniz ürünleri ile kuş avcılığı, geyik avı beslenme kültürü törenlerinin, Hıristiyanlık öncesi Hednisk aktöre ile günümüze ulaşmış doğal yeme içmede seçkin bir hazine burası.

Modern müzelerde pek çoğu sergilenen takım taklavat avadanlıklarıyla buraya kondurulmuş bu yapı 1888’e tarihleniyor.

Modern dünyada zevk ve para sahiplerinin sığınacakları bir yer diyebiliriz buraya.
30 Kasım’da Kral Oscar II açılı ile 30 Aralık 1888’de halkın hizmetine sunulur.
Yapımı altı ayda gerçekleşiyor.


Paris Eyfel Kulesi’nde görülen demirin kullanımından bir ide olarak etkilenen mimari var. İçeriye girildiğinde İsveç ahşap zevki ile ağaç işlemeciliği doyurucu bir düzeye yükselir.


Östermalm’da üç bankerin girişimi ile ortaya çıkan ve halkın kaliteli yeme içme kültürüne, kaliteli bir şekilde yanıt verme ilkesiyle bu hal binası tasarımı gerçekleşiyor.
Viking yeme ve içme kültürü ile yaşayan bir sanat galerisi burası bir anlamda.

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 27 Ocak 2010Özel not: Soyaile'nin her ay yaptığı yemekli toplantılarından birisi için tercih edilebilecek çok özel bir yer, Yönetim Kurulu Başkanı Raci Bey'in dikkatine sunulur. İnternet'ten daha ayrıntılı bilgi edinilebilir. http://www.saluhallen.com

16 Ocak 2010 Cumartesi

İsveç’te işkolu olarak ilk kitap basımevi 1725’te Stockholm ile tarihlenmiş; On üçüncü yazı

Officina Typographica, Latince. Türkçesi kitap basımevi, demektir.

1800 başlarında İsveç’te değişik kentlerde, böyle otuz beş kitap basımevi serbest girişimcilikle ve yeni zanaat olarak ticaret sahnesinde yer alır.

Bunlardan on üç tanesi Stockholm yükseliş tarihini parlak günleriyle yaşamış.

Değerli İzleyici,

Kristal kar elmasları ile ağaçların sarmaladığı bu soğuk günlerden geçerken, kimilerine sıkıcı görünen tarih konusunu unutalım.

Bununla birlikte İsveç’te ileriye dönük evrilmenin kilometre taşı olan kitap basımevi konusunu bir izlek tema olarak yedekte tutalım ve kısaca bakalım bir yandan.

Kitap sevmezlere inat, kitap, kitapçılık hem güncel/popüler olgudur ve tüm anti/kitapçı potansiyel güçlere karşın bugün yine de gündem belirliyor, yarışta pek çok şeyle atbaşı gidiyor ve bu direngenliği ile kitap, kitleleri yönetme sevdasıyla yaşayanların canlarını sıkmaya devam ediyor bir yandan. Bakın, konuyu işte böyle bir yerden tutamayız!

Tutsak bile taşıyamayız bugün için. Şöyle bakalım konuya; iyi de bir hamle olarak hayatımıza ne kattı kitap? Bunu da bırakalım!

Kağıtsız bir dünya tasarımı hızlansa ve en umulmadık yerlere bu yöntemle ulaşabilse de insan, kitap severlerdeki dokunma duyumu çok ayrı bir dünya ile yaşıyor bugün de. Nasıl, iyi mi? Evet, ilerleyelim!

Şimdi kısa kısa notlar düşmek ve İsveç kitap dünyası ile ortak bir kulvar koşusu tutturmak ve ortalama bir yerden bu konuya bakmak nasıl olur? Bakın, İsveç’te ilk kitap basımı binası 1725’te Stockholm ile tarihlenmiş. Evet! Bu iyi!

Bu kulvarda ilerliyoruz bugün. Burada 1830’larda görülen küçük bir işletme. El kumandalı baskı makinesi işlemi ile günümüze dek gelen bir örnek sunumu ilkin. Sonrasını izleyici kendi imge dünyası ile belirler.

O dönem serbest tecim alanında yeni bir girişim, bir aile basım ve ciltevi burası. Kapıda asılı duran “Officina Typographica” tabela yazısı, o sıra moda olan Latince.
Türkçe kitap basım evi demek.

'Cendere' denilen alet sağda. Bir aile işyeri müşterilerine yeni bir zanaatolarak basım, cilt gibi konularda 1830’larda hizmet veriyor.
1800 başlarında İsveç’te böyle otuz beş kitap basımevi var.

Bunlardan on üç tanesi Stockholm’de kitap yayımı ve cilt evi olarak hizmet vermiş ve kültürel etkinlik göstermiş.

Günümüze ulaşan en küçüklerinden birisinin takım, tezgah, 'alet ve edavat' denilen avadanlıklarını birlikte izliyoruz burada. Bir ek de şu; kuyumcu olan Gutenberg’in geliştirdiği matriks teknikli basım makineleri, Batı Avrupa'da ilk kez 1440'larda kullanılır.

Bir de 'kitap' izlek/tema olunca, ortaya çıkan imgelem/hayal dünyası var! Bu da sizinle oluşan, sizi ya içine katan ya izleyici olarak tutan, seyirlik bir sahnedir ki; anılı temaşanız hoş olsun.

Kitap imgelemi yüklü bir hayal perdesi için, tarafınızdan seçilmiş özgün bir an, kısa bir kesit yoksa rüya gibi geçen ömrünüzde, bir öneri var; bir kitaba parmak uçlarınızla dokunun, bakın bu da yeter...
Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez
Stockholm, 16 Ocak 2010