11 Eylül 2009 Cuma

İsveç'te topraksız köylüler ve 1800'lü yıllar; On birinci yazı

Değerli İzleyici,

Bu blog, bir İsveç tarih arşivi olmayacak sonuçta. Böyle bir niyetle yola çıkmadım. Fakat eksikleri ve kimilerince fazlalık sayılabilir yaklaşımla bu özetler yine de insanlarda biraz merak uyandırır.

Bunlarla birlikte şöyle ki, İsveç’te toplumsal ilerleme, bugün varılan modernitenin de, bugünkü yüzde yüz okur/yazar eğitimli insanların dört, beş kuşak öncesi toplumsal yaşam düzeyinin de bugüne varışıyla yaşadığı bir arkaplanı var.
Dünü görmeden bugün anlaşılmaz. Dışarıdan özellikle üçüncü dünya ülkelerinden ekonomik nedenlerle (okur/yazar olsun olmasın) buraya gelenler, bugün varılan somut düzeyin, ‘gökten zeplinle’ indiğini sanabilirler. Büyük yanılgı olur bu ve bu, insanlığın ilerlemesinde verilen acılı uğraşıya saygısızlık olur.

Yanılgının ilki şu olur, geride bıraktığı toplumsal kargaşayı tam kavrayamadan, buradaki duruma bakarak kolayından yargı üretmeye kalkışanların, bilgi ve algı eksikliği ortaya çıkar.

Üstelik bu ülke monark/krallık otorite görüngüsü ile yeryüzü sahnesinde yer alır ve tüm sınıfların temsil edildiği parlamentosu vardır. Aymazlık olur buradaki bu durumu kavrayamamak.





Bu toplum, bu çağa varırken toplumsal sınıfsal zorlukları ve doğanın yarattığı çetin koşulları alınteriyle aşarak insanlık adına hem de bu aşamaya ulaştı. Avrupa’da pekçok öteki ülkelere baktığımızda, bugün minicik toprak yüzölçümü ile Hollanda bile kolonyalist ulusal bir devlet/ülke olarak ekonomik birikimini yaptı ve moderniteye bu yoldan vardı.

İsveç, kolonyalist olmayan, başka bir ülkeye rant elde etmek için bu anlamda ticret burjuvazisi ya da monark otorite ya da askeriyle yerleşmeyen sayılı ulusal ülkelerden biridir.

Bununla birlikte bu ülke, 1800’lerde yüzde yetmiş beşi topraksız kırsal/köylü bir toplumsallıkla nüfus hareketlerini çağın dinamiklerine göre yönlendirebilmiş. Üstelik bu ülke, en verimli yıllarını yaşayan bir buçuk milyon genç, becerikli, zenaatkar kuşaklarını, Amerika rüyası peşinde yitiren bir İsveç’tir.

Bu ve başka nedenlerle bu ülkeye ister içeriden bakalım, ister dışarıdan bakalım, yansızlıkla bakmalıyız. Bu topumsal dinamiklere yansızlıkla yaklaştığımızda, iki yüzyıl önce ormandan başka hammaddesi olmayan Kuzey’in bu soğuk bölgesinde ileriye dönük muhteşem bir ilerlemeci insanlık öyküsü ve sağlıklı nüfus hareketleriyle elde edilen insanlık başarısını görebiliriz.

Bugünkü konuma gelmeden önceki evreler, her ülke için bir arkaplandır ve oraya bakmadan geçmişin izlerini göremeyiz. Toplumsal reflekslerini de, sağlıklı evrelerini de, sağlıksız güçsüz dönemlerini de izleyemeyiz. Türkiye’ye de böyle bakmalıyız.

Önceki yazılarda ‘katman’ terimi kullandım. Kendileri de sınıf demiyor; ‘stond’ diye adlandırıyorlar. Stond, daha eski toplumda yasal hakları olan sosyal bir grup, diye açıklıyorlar.

Bir önceki sunumda soylular, din adamları, burjuvalar ve toprak sahibi köylülerden oluşan dört ‘ana katman’ dedim. İsveç toplumunda din adamları bir sınıf değildi fakat etkindi.

Bununla birlikte, bu dört katmanın dışında kalanlar vardı. Bunlardan “ofrelse” tanımı ile anılan ve 1800’lerin başında yüzde iki nüfus ile soylu sınıftan olmadıkları halde toplum içinde gücü olan ve fakat temsilciler meclisinde üye bulunduramayan, varlıklı, etkin bir grup vardı; kimi yerde krallığın resmi işlerini yapardı.
Topraksız köylüler de kendi içlerinde gruplara ayrılıyordu, örnekse; “torpare” , “statare”, “inhyseshjon” , “backstugusittare” ve toprak sahibi köylülerin ücretli hizmetkarları, gibi...

Örneğin bu tarım toplumunun ürünü, ‘soldat/asker’ diye tanımlanan, bugün Türkiye’de ‘kolcu’ diye adlandırılan bir grup vardı İsveç’te. Büyük toprak sahibi köylülere bağlı, onların topraklarında bir gecekondu (torp) kurarak aileleriyle burada yaşayan ve ancak akşam ve geceleri tarım yaparak yiyeceklerini sağlayan ve bu toprakları da koruyan bir gruptu bunlar.

Fakat bunların benzerleri de “statarna’ adı altında kolcu olduğu halde, biraz süt, patates gibi yiyecekleri aylık ücret karşılığı alan aileler de vardı. Toprak sahiplerinin yanında mevsimlik çalışanlar, mevsim sona erince kaderleriyle başbaşa kalan gruplar da vardı.

Tüm bu saydıklarımız ve burada sayamadıklarımızla bu toplumsal dinamikler; tarım kesiminin yüzde yetmiş beş oranı ile İsveç, 1800’lerin ilk yarısına girdi. Bu şu demektir, bu monark ülkede, nüfusun yüzde yetmiş beşinin temsilciler meclisinde sesi yoktu. Stockholm, 11 Eylül 2009

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez