3 Eylül 2009 Perşembe

İsveç erken 1800’ler ve geleneksel tarım toplumu; Dokuzuncu yazı

Değerli İzleyici,

1800’lerde köylü/çiftçi olan ve kırlarda yaşayan İsveç toplumu üzerine düşünmeyi sürdürüyoruz. İlk başlarda aksayan anlatılarla karşınıza çıkma cesaretimizi hoş görün lütfen! Fakat konuyu bir ucundan tutmak da gerekiyordu söze başlarken.

Bu konuda arka arkaya birisi soylu bir ailenin başlangıç yılları, ötekisi Stockholm’de bir işçi evi olan iki sunum izlediniz.

1800 başlarında İsveç geleneksel bir tarım toplumu kimliği ile karşımıza çıkar bu topraklarda. İşte şimdi bahçede iki körkovan arısı olan bir köy evinin önü. 1824 tarihi kazılı kütük duvarı ile kondu bir kır/köy evi burası.

Tüketimini kendi üretimi ile sağlayan bir kır toplumu. Evlerde gaz lambaları yanardı o günlerde. Ev halkı et gereksinimini ahırdan bir domuzu keserek karşılardı. Balık ve et yiyeceklerinin tuzlanarak güneşte kurutulması ve böylece uzun süre koruma becerisi bir yaşam düzeneği olarak tüm ülkede de çok erken yüzyıllarda, daha Viking dönemleri olan 8., 9., yüzyıllarda geliştirilmişti.
Kadınlar hemen her konuda sahne alırdı. Hayvan kesiminden, ekmek pişirilmesine, dere boyunda tokaçlanarak çamaşır yıkanmasına dek her yerde onu görebilirdiniz. Böyle geleneksel bir tarım toplumu köylüsü için yaşam çok sertti ve çok gayret isteyen bir uğraşıydı. Tek eşlilik bir yaşam formuydu ve kadınlar, kendi giysileri için gerekli tekstil dokuma tezgahlarını evde kullanarak hem de en az dört çocuk yaparlardı. Yüzyılın ikinci yarısı ardılı,daha sonra üç önemli nedenle nüfus artışı hızla yükseldi ve ABD'ye dönük deniz aşırı 'Batı Rüyası', büyük nüfus hareketleri toplumsal ekonomik önhazırlık koşulları ortaya çıkmaya başladı yavaş yavaş.

Bunların yanı sıra topraksız köylüler, yarıcı ya da mevsimlik tarım işçisi olarak köylerden köylere geçerek karın tokluğuna iş peşinde, tüm aile birlikte koşarlardı. Küçük ve yetersiz evlerde tüm aile birlikte yaşar ve sağlıksız koşullar içinde, örneğin yeri toprak olan, tavanı toprakla kaplı evlerde uzun kış geceleri baharı bekler ve bu kez çocuk/kadın iş peşinde koşarlardı.

Tek bir bacası olan evde, ocak başında toplanan aile ısınır ve orada pişirileni yerlerdi. Bu sağlıksız koşullarda doğan çocukların yüzde ellisi daha henüz beş yaşına varmadan sağlıksız ortam nedeniyle ölürdü. O yıllarda İsveç toplumunun yüzde onu kentlerde, yüzde doksanı kırlarda yaşıyordu.

1800’lerin başlarında demir madeni işçiliği ortaya çıktı. Aşağı yukarı İskandinavya ülkeleri hemen hemen bu koşullar içinde 1800’lere girdiler, ilkin bu toprakları kazıp demir madeni çıkardılar. Soyluların işlettiği ilkel maden ocaklarında çalışan yeni grup köylerden kopup gelen topraksızlar oldu. Demirin çelik olarak üretimi daha sonra tarih sahnesine çıkan endüstri sınıflarını oluşturacaktır. Şöyle ki 1800'lü yılların ikinci yarısında İsveç, geleneksel tarım toplumu olarak karşımıza çıkar. Stockholm, 03 Eylül 2009

Sevgi, içtenlik...

Tekin SonMez